30 Aralık 2011 Cuma

Genelkurmay Pardon Dedi

Yıl bitmeden yeni bir olay güm diye indi tepemize. Uludere’de 35 kişinin bombalanma sonucu ölümü Türkiye gündemine 2012’ye saatler kala yerleşti.
Konuyu enine boyuna değerlendirebilmek için yeterli bilgiye henüz sahip değiliz. Genelkurmaya gelen istihbarat sağlam mıydı? İstihbaratı yapanlar kimlerdi? Bu sorular irdelenmeli.
Ancak bazı medya kuruluşlarının konuyu ele alışı biraz rahatsız edici.
Hatırlayacaksınız, Ekim ayında 26 askerin şehit olmasına yol açan kanlı baskından günler önce PKK’nın katırlarla silah sevkiyatı yaptığı, TSK’nin nasıl olup da haberi olmadığı eleştirisi yapan da aynı medya değil mi?
Eğer medyanın bildiği bir şeyler varsa ve bundan yola çıkarak böyle davranıyorsa açıkça ifade etsin. Bölgede nasıl bir istihbarat ağı olduğu, ABD istihbaratının Genelkurmaya nasıl bir katkı sağladığı…
Genelkurmay, istihbarat bilgisiyle yanıltılmış mıdır? İleriki günlerde bu konunun da tartışılması gerekecektir.

25 Aralık 2011 Pazar

Tarih Siyasetçilere Bırakılırsa…

Fransa senatosunda “Ermeni Soykırımı” yoktur diyeni kodese yollayacak tasarı, bayrağına simge olmuş özgürlüğün rengini siyaha çevirdi.

Fransa'ya Yakışan Bayrak 
Türk medyasındaki köşe yazarlarına bakıyorum da “Fransa’ya laf edene kadar kendimize bakalım…” tarzında ifadeler görüyorum. Konuyu kendi mecrasında irdelemediğiniz zaman böyle anlamsız, kısır döngü tartışmaların içinde kaybolur gidersiniz.
Fransa’da oylanan özgürlükleri, insan haklarını, demokratik modeli hançerleyen bir tasarıdır. Hele ki ortada bir soykırım olduğu henüz tartışmaya bile açılmamışken…
Bir düşünün Avrupa Birliği parlamentosunda, birliğin parçalanmasına ramak kalmış şu dönemde AB’ye karşı olmayı suç sayan bir yasa çıkartılsa nasıl karşılanırdı kim bilir.
Ben, devamlı piyasaya sürülen bu tartışmalardan dolayı gerçek Ermeniler için üzülüyorum. Geçmişte yaşadıklarının, başta diaspora olmak üzere pek çok ülkeler tarafından da devamlı çıkar malzemesi olarak kullanılması; işte budur Ermeniler için zulüm.
İşin gerçeğini duymak ister misiniz?
Pek çoğumuzun da bildiği bir gerçek. Yıllarca birçok ülkenin seçim yatırımı olarak veya çıkarları için pişirip pişirip sofraya getirdikleri “Ermeni soykırımı” tarihin siyaset(çi) tarafından hiç durmadan iğfal edilmesinden başka bir şey değildir.
Bu işin çözümü oldukça basittir. Arşivler açılır, tarihçiler araştırır ve ortaya tüm gerçekler çıkartılır.
Gel gelelim ülkemizde yakın tarihte yaşanmış Dersim olaylarını da arşivleri açıp tarihçilerin araştırması ve gerçekleri gün ışığına çıkartması gerekmektedir. Yoksa tüm bu sorunlar siyasetçinin elinde malzeme olur durur. Gerektiğinde servis yaparlar kamuoyuna.

  

23 Aralık 2011 Cuma

Şimdi Milletvekili Olma Zamanı

Emekli olabilmek, bin lirayı geçmeyen emekli maşına sahip olabilmek için yıllarımı vermek yerine bir yolunu bulup milletvekili olmak istiyorum.
Millet için değil kendim için milletvekili olmak istiyorum. Eğer milletin vekili olmayacaksan işin ne diyorsanız benvekili olayım bana 550 milletvekilinin yanında bir koltuk açıverin. Hatta koltuk da istemem. Genel kurullarda ne zaman el kaldırmam gerekiyorsa gelir vazifemi yaparım gözlerimi kaparım. Zorlanacağım bir karar ise önce gözlerimi kapar sonra vazifemi yaparım.
İşsizliğin ciddi boyutlarda olduğu, çalışan pek çok kişinin geçinmekte zorlandığı ülkemizde kıyak emeklilik yasasına el kaldıran milletvekili arkadaşlarımızın sızlamıyorsa vicdanları, istemem bu makamı varsın zor geçsin bu hayat, varsın mezarda emekli olayım.
Bırakın beni kendimle huzur içinde olayım. 

7 Aralık 2011 Çarşamba

Deprem Halk İçin Öldürür

Bir Belediye Başkanı adayı düşünün. Mesela İstanbul’dan aday olsun. Şimdi bu aday çıkıp; “beni seçerseniz İstanbul’daki depreme dayanıklı olmayanları güçlendirme yapılmazsa yıkacağım, kaçak yapıları yıkacağım…” diyor. Sizce seçimi kazanır mı? Bu aday işi ciddiye alıp daha da ileri gitse bu yıkılacak binaları açıklasa ve işte bu binaları yıkacağım dese sizce seçimi açık ara farkla kazanır mı?
İsterseniz baba yiğit bir aday çıksın ve böyle bir yol denesin. Önce bu adayı alnından öper,  yürekten kutlarım. Sonra da derim ki, “Arkadaşım sen hangi memlekette yaşıyorsun? Aha buraya yazıyorum sen bu yıkılacak binalarda oturan bir kişiden bile oy alamazsın. Sen bırak kendin için siyaset yapmayı da Halk için yap siyaseti.”
Yakın zamanda bir Van depremi yaşadık ve yaşanan facia ortada. Sorumlu arandı durdu. Gölcük’teki gibi bir Veli Göçer de bulamadığımız için canımız epey sıkıldı.
Depremler bize ne anlatıyor?
Takdiri İlahi deyip ötesine geçemeyen bir toplumda yaşıyoruz. O zaman bu sözünde hakkını vereceksin.  Allahın mesajı ne bize?
Halen kaçak göçek evler yapıyor ve buralarda yaşamaya devam ediyorsak, bu anlayışa prim veren yapımızla siyasilere nasıl hareket etmeleri gerektiğini işaret ediyorsak, Tanrının takdiri de depremle gelen felaket olur.
Yığma bir yaşam kültürümüz var bunu bilelim. Kaçak yapılar yapıp bu yapıları yuvamız kabul ediyoruz. Bunun sorumlusu siyasiler demek de en basit yoldan sorundan sıyrılmak oluyor.
İstanbul’un taşı toprağı altın diye gelip kendimize uygun boş bir arazi buluyoruz. Sonra eş dost hemşerisi derken kuruyorlar memleketlerini. Yol yok, elektrik yok, su yok… Olsun varsın yaşam devam ediyor. Sonra yerel seçimler yaklaşır. Adaylar bakar ki azımsanmayacak sayıda seçmen barınıyor bu tarz yerlerde, verirler yol, su elektrik sözünü kaparlar oyu. Tersini yapan bir adaya oy çıkmaz çünkü oradan. Sonra verilen sözler tutulur yol da gelir, kaçak yapılarına af da…
İşte böyle kurulmuştur İstanbul. Şimdi büyük bir İstanbul depreminde taş taş üstünde kalmaz ise, sadece devlete yüklenmeyin. Kendinize dönün ve ”takdiri ilahi, biz böyle yaşamayı göze aldık, sonuçlarına katlanırız” deyiverin.
Bence böyle bir şey demeyin ve derhal değişin…